17 Aralık 2014 Çarşamba

Şeytan


Küçük bir çocukken, -sen henüz bana geçmişi hatırlatmamışken- korkudan yorganımın altında büzülüp birinin bana sarılmasını beklediğimde ve bana sarılmadığın zamanlarda anladım benden nefret ettiğini.

Seni gördüm kabuslarımda. Beni her gün attığın uçurumları. Ve bir ruhunun olmadığını gördüm. Bana tercih ettiğin insan denen varlıkların senin bir parçan olduklarını da.

Onlar gibi yaşamaya çalıştım. Onlar kadar ruhsuz olamadım. Çok sustum ve çok yazdım. Siyah kağıtlar kullandım. Hepsinin sonuna da senin imzanı attım.

Yasadığın yere cennet diyorlarmış; benimkine cehennem. Tanrının beni başka boyutlara kovduğunu bilmiyorlar. Hiç söylemedin onlara. Eğer onlara seni ne kadar sevdiğimden bahsetseydin aşk adını verdikleri şeyin küçüklüğünden utanır, benim sevgimin büyüklüğünden korkarlardı.

Onlar senin bir parçan ve sen kendine aşıksın tanrım. Ve sana kavuşamamanın ateşlerinde yanacaksın!

23 Kasım 2014 Pazar

***


Yürüyorum. Yağmurda, bir denizin kıyısında. Birkaç damla yağmur ve deniz bedenimle buluşuyor. En çok yüzümle, gözlerimle ve dudaklarımla, gözyaşlarımın zehrini temizlemek için.

Yağmurun etkisiyle kabaran denizin dalgaları kıyıya vurdukça, her dalgada kayalıklara çarpıyor ruhum.

Kumlar, ayaklarımın altından kayıp gidiyor denizle birlikte. Deniz kabuklarının açtığı güzel yaralar kalıyor geride.

Birkaç parça yosun dolanıyor ayak parmaklarıma. Yosunları oldum olası sevmem.

Bir taş var soluk borumun içinde. Nefes alamıyorum. Daha kötüsü, hıçkıramıyorum. Her zamanki gibi sessiz sessiz gözyaşı döküyorum, bağırırsam ölürmüşümcesine.

Kalbim mürekkep kokulu parmakların arasında. Bir şey onu bütün gücüyle sıkıyor. Ruhum kalbimden çıktı. Kaçacak delik arıyor.

5 Ağustos 2014 Salı

Özleyebilirim


Ölümden korkuyorum aslında biraz.

Özlerim çünkü. Dünyadaki pek çok şeyi özlerim.

Geceleri yazı yazmayı özlerim. Heleki geceleri uyanıp yazılan yazıları daha çok özlerim.

Böğürtlen yemeyi özlerim. Bir de vişne. Bir de erik ve bir de çikolata. Belki biraz da yemek yemeyi özleyebilirim. Yemek yemek güzel şey. Yıldızları ve yıldız kaymalarını izlemek kadar olmasa da. Yıldızları saymaktan yorulmayı özleyebilirim.

Kışın kar yağdığında o üzerinde en sevdiğim kitaplardan birininin resmi olan bardağa koyduğum sıcak çikolatayı kabarık yorganımın altında camdan dışarı bakarak içmeyi de özlerim.

Kitapları, müzikleri, yapbozları özlerim.

Denizi, deniz kabuklarını ve denizin üstüne yatmayı da.

Birkaç insanı bile özleyebilirim. Ama uzaylıları daha çok.

Ama sanırım en çok iyi ki varsın sözünü özlerim. Ölmüş biri iyiki var olamaz.

5 Temmuz 2014 Cumartesi

'İyi' Ol Tanrım



Selam tanrım. Yine ben. Buradayım bu gece. Beni düşüncelerinde misafir etmeni rica ediyorum. Nacizane pek çok şey konuşacağız seninle. Neden sorusundan başlayabiliriz bence.

Neden bizi bu kadar kötü yarattın? Hiç düşünmedin mi bunca kötü şeyi tek varlıkta toplarsam iyi olmayı beceremezler diye? Hiç birimiz iyi olmayı beceremedik tanrım. Buralar ziyadesiyle kötü.

Bu arada iyiyi de merak ediyorum ben. Sana göre iyiyi anlat. Vaatler ve umutlar uğruna bunca acıyı sırtlamamızdan başka bir şey olsun ama bu sefer iyi. Öyle güzel, öyle büyüleyici olsun ki bizim gibi iğrenç yaratıklar asla iyi olamayacaklarını hissetsinler. Ve bu bize acı versin. En doyumsuz sadistleri bile doyurmaya yetsin bu acı.

Zaten hepimiz biraz sadist değil miyiz tanrım? Hepimiz nefretlerimizin kaynağının acısından beslenmiyor muyuz zaten? Hepimiz başkalarının sadistliğini beslemiyor muyuz acılarımızla, mutsuzluklarımızla?

Sen bizi çok yanlış yarattın tanrım.

Hadi bize bir amaç bul. Ama bu sefer amacımız yaşamak olmasın. Herkes yaşıyor. Herkes yaşadıkça ölüme yaklaşıyor. Öyle bir amaç bul ki nefeslerimiz son bulduğunda, ‘öldü’ demesinler. Ölmüş olmayalım. Var olmuş olalım. Doya doya iliklerimize kadar varlığımızı hissetmiş olalım.

Sen bizi yok et tanrım. Yok et ve yeniden yarat. Ama bu sefer biraz mutluluk, biraz sevgi, biraz iyilik serpiştir varlığımıza.


Hoşçakal tanrım. Kendine iyi bak. Düşünme bizi. Biz gayet kötüyüz. Kötülüğümüz bizi koruyor. Sen iyi ol tanrım. Çok 'İyi' ol.

3 Temmuz 2014 Perşembe

KAÇ KELİMELİK RUHLARIZ?


Bir şeyler okuyoruz mesela. Yüzlerce sayfa sürüyor, binlerce duygu hissediyoruz. Günlerimizi, haftalarımızı belki de aylarımızı alıyor. Kitapsa sadece birkaç günü anlatmakla yetiniyor.

Binlerce cümle,yüzlerce sayfa ve onca kelime sadece birkaç günü anlatmaya yeterken acaba karşımızdakini ne kadar tanıyoruz? Beni ne kadar tanıyorsunuz? Sizi ne kadar tanıyorum?

Sanırım ben sizi tanımıyorum. Hiç birinizi hem de.

Kısa süredir yaşıyorum. Sizi tanımama yetmeyecek kadar kısa süredir...

Kaç gününüzü anlatmış olabilirsiniz bana? Kaç günümü anlatmış olabilirim size? Kaç sayfa tutmustur tanışıklığımız? Toplam kaç cümledir anlata anlata bitiremediğimiz acılarımız? Kaç kelimelik ruhlarız?

Düşünsek biraz... Ne kadar da 'HİÇİZ'.

Boş verin ya da. Düşünmeyin. Görmeyin hiç olduğumuzu. Üzülürüz sonra. Zaten yeterince cümlemiz var üzüntülerimize dair.

Bu sefer bir farklılık yapalım. Bir sürü kelimeyi yan yana koyalım. Anlamsız olsun. Bir tek biz bilelim. Nasılsa kimse bizi tanımıyor. Anlamsızlıklarımızı anlamazlar. Bu sefer mantıklı değil sadece kendimiz olalım. Belki o zaman kimsenin tanımayacağı gerçek kendimizi tanırız.



Çok cümlelik huzurlar dileğiyle...

12 Mart 2014 Çarşamba

İntikam Sarmaşığı


Çocukları susturmak kolay görünür insanlara. Kimse düşünmez o çocukların içlerine ektikleri intikam tohumlarının günden güne büyüyeceğini. Hiçbiri farkına varmaz o tohumların, her gün biraz daha büyüyen çocuğun kalbine yerleşip zamanla tüm ruhuna hakim olduğunun. O çocuk bir gün intikamını aldığında hayallerini bile kuramayacakları acılar çekeceklerini bilmezler.

Büyümeyi beklediği gibi intikam gününü de sabırla bekler çocuk. Gün yaklaşır, geceler kısalır.

Çocuk büyürken, onunla birlikte içindeki intikam sarmaşığı da her geçen gün biraz daha gelişir. Ruhuna, benliğine, düşüncelerine, hislerine sarılır günden güne.

Bir intikam şarkısı söylerken kalbi, o, yaşamak için onu her gün daha sıkı saran intikam arzusuyla savaşır.



Seni izliyordum çocuk. Her gün seninleydim. Acılarını gördüm, içindeki sarmaşığın yapraklarının artışına, köklerinin sağlamlaşmasına şahit oldum. Senin gibi ben de büyümeni bekledim büyük bir sabırla.

Artık yeterince büyüdün. Zaman, kalbinin şarkısına eşlik etme zamanı.


Beklediğin gün geldi. Artık özgürsün…